Advert
Advert
SON DAKİKA
Advert

DEVLET BU DEĞİL…

Son Güncelleme :

14 Şubat 2023 - 17:46

reklam
DEVLET BU DEĞİL…
reklam

DEVLET BU DEĞİL…

Toplum olarak çok ciddi bir travma içindeyiz. Millet olarak yastayız. Acımız büyük. Yine apansız ve derinden geldi ölüm. Kapıları vurmadı, kırdı. Çatıları abanmadan çökerti, duvarları dokunmadan yıktı. Șubat 2023 Pazar günü tüm Türkiye hatta dünya Kahramanmaraş merkezli 10 ilimizi etkileyen büyük bir deprem ile uyandı. Enkaza döndü Maraş. Enkaza döndü Hatay. Enkaza döndü Adıyaman. 32 bine aşkın kişi yaşamını yitirdi. Yüzlerce çocuk öksüz ve/veya yetim kaldı. Kimisi tüm ailesini kaybetti, kendinin kurtulmuş olmasına dahi sevinemedi.

Evin yıkılmış. Nasıl olmuşsa sen sağ kalmışsın. Ne yapayım öyle sağ kalmayı? Karım, çocuklarım enkazın altında? Evin yok, ocağın yok, yoldaşın yok. Ertesi gün gitmiş, oğlunun, kızının cenazesini almayı veya kendi imkanlarınla enkazdan çıkarmayı başarmışsın. Arabanın bagajına koymuşsun. Ya da motosikletinin önüne, kefeniyle birlikte. Nasıl bir yük bu? “Şükür kavuştuk” demişsin. Nasıl bir kavuşmak? Cenazeye ulaşıp toprağa verebilmek bir “kavuşma” idi. Meğer Cahit Sıtkı’nın deyişiyle, “taht misali o musalla taşında/bir namazlık saltanat“ ne büyük lüksmüş! Var mıydı aklında böyle bir şey, arabayı satın alırken? Eve mi gidiyoruz? Ev yok ki? Ya da kabristan. Nasıl bir sağ kalmak bu? Beş yıllık, on yıllık, yirmi yıllık aralarla gelen, yıkıp geçen, bizlerin de siyasetçilerimizin de inat edip ders alamadığı için de kahroluyoruz.

Akılla değil duyguyla, bilimle değil cehaletle, bilinçle değil hurafe ve önyargıyla, yasayla değil kısa vadeli çıkarla, planlamayla değil günü kurtaran tercihlerle davranmanın sonuçlarını yaşıyoruz. Önce AKP, ardından AKP ve MHP iktidarları, bu toplum tabanını bilimsel eğitim, yani hem bilgi hem de laik ahlaktan koparak dinle uyuşturdu, avantacılığı artırdı, cehaleti özenle yayarak seçmen kitlesini genişletti. Cehalet, bağnazlık, kötülük üçlüsü, örgütlü ve kurumsal. Birbirlerini besliyor, birbirinden besleniyor. Gelişmiş toplumlar ve bireyler, başkalarının başına gelenlerden ders alırken; daha az gelişmiş olanlar, kendi yaşadıklarından ders çıkarırken; gelişmemiş olanlar, ne başkalarının yaşadıklarından ne kendi yaşadıklarından ders alabiliyor.

Geçen hafta Karar gazetesinde yayınlandı: 23 Kasım 2022’de Düzce’de meydana gelen 5,9 büyüklüğündeki depremin ardından AFAD tarafından hazırlanan Etki Analiz Raporu’nda şunlar kaydedilmiş:

‘Koordinasyon sağlayamadık’, ‘Toplanma alanı yanlış seçildi’, ‘Yardımlar geç geldi’, ‘Çadır takibini yapamadık’, ‘Görevli personelin takip ve koordinesini sağlayacak birim yoktu’, ‘Koordinasyon birimi oluşturulamadı’, ‘Yemek dağıtımında sorunlar yaşadık’, ‘Nakliye personeli ancak 2 gün sonra Düzce’ye ulaşabildi’, ‘Deprem sonrasında zarar tespit sürecinde bile yetersiz kaldık’, ‘Düzgün bir zarar tespit ekibi kuramadık.’

Günlerdir deprem bölgesinden yayın yapan haberciler, “Organizasyonsuzluk- Koordinasyonsuzluk”tan bahsediyorlar. Habercilerin nerede ise bütün şehirlerinden bildirdikleri 6’ıncı gün raporunda “tuvalet bulunmadığı ve insanların büyük sıkıntı çektiği” anlatılıyordu. Soğukla mücadele, çadır, enkazdan canlı çıkarmak, içinde canlı ümidi kalmayan enkazın kaldırılması, cenazelerin defni… Sağ kurtulanlardan kimin nerede olduğu… Sahipsiz kalan evler…. Yağmalar… Yol kesmeler…

Bölgeye ülkenin her yanından on binlerce insan gelmişti, her türden yardımlar yağmıştı, il iki günden sonra devlet de oradaydı, ama bütün bu varlığı insanı kurtarmak için seferber edecek bir “organizasyon becerisi” yoktu. Türkiye’yi 6 Şubat sabahına getiren devlet, 48 saat sonra her yerde işbaşındaydı ve deprem sonrasında gördüklerimiz neyse devlet de zaten oydu. Tüm olanların devletin yokluğundan kaynaklandığını sanan depremzede vatandaş, enkaz içinde hep birlikte devleti arayarak feryat ediyordu: Devlet nerede? Oysa devlet ortadaydı. Bu büyük depremle birlikte beceriksizlikleri tüm çıplağıyla ortaya çıktı. İstişare, karar alma ve aksiyona geçme konusundaki hatalarının faturasını; muhtemeldir ki kurtarabileceğimiz on binlerce canı enkaz altında bırakmış olarak ödüyoruz.

Yarın son deprem için AFAD’ın hazırlayacağı rapor Düzce depremi için hazırlanandan farklı mı olacak? Tabii ki  tek sorun AFAD değil. AFAD da bir sonuç. Genel bir sistemsizlik-organizasyonsuzluktan söz etmek lazım.

Söylenecek söz belli: Devlet bu değil. Devlet, insanoğlunun geliştirdiği en önemli organizasyondur. Ve devlet insanı yaşatmak içindir. Çünkü burada söz konusu olan yaşam hakkıdır. Sosyal devlet- eğer olsaydı-yaşama hakkından kasten kimsenin yoksun bırakılmayacağını, yasaların doğal olmayan ölümlere karşı ve hayatı tehlikede olduğunda insanların korunmasını, özetle yaşamın sürdürülmesini güvence altına alır. Bizim ülkemizde ise devletin varlığı yaşamlarımız için bir güvence değil, bir tehdidin vücut bulmuş hali. Bir sosyal devletin ne yapması gerektiğini söyleyenler, uyaranlar “Günü geldiğinde tuttuğumuz defterleri açacağız” diye tehdit ediliyor.

Demokrasinin iyice yerleştiği ülkelerde devlet ayrı bir şeydir, hükümet ayrı şeydir. Hükümete kim gelirse gelsin devletin temel işleyişinde köklü değişiklikler olmaz, olamaz. Örneğin Japonya’da deprem konusunda hükümeti siyasi baskı altına almak için uğraşmaya gerek yoktur. Hükümetin bir eksiği olursa yerden yere vurulmasının önünde bir engel de yoktur. Zaten depremle mücadeleyi devletin tüm kurumları, sistemli şekilde kendiliğinden yaparlar.

Oysa Türkiye’de özellikle de tek adam sistemine geçildikten sonra devlet-hükümet-parti ayırımı tamamen kalktı. Ülkenin tüm kurumları bir tek kişiye bağlandı. [Bu cumhurbaşkanlığı sistemine hızlı karar alma ihtiyacından geçilmişti! Aziz millet de ne yetki istediyse vermişi.] O tek kişi, iktidarını sürdürebilmek için seçimde kazanmaya mecbur olduğundan her adımını seçim hesabıyla atıyor. Çünkü devlet de odur, medya de odur, yargı da polis de asker de odur. Yani tüm devlet kurumları ancak ve sadece Erdoğan’ın çıkarına göre hareket ederler. Yanlış olan şey bu ortamda siyaset yapmak değil, parti propagandası yapmaktır. Seçim hesabı yapmaktır. Birkaç gün önce ne diyor Erdoğan: “Sizlerden bir yıl süre istiyorum. Bir yıl içinde bu inşaatların inşasını yapacağız, ihyasını da gerçekleştireceğiz.”

İçişleri Bakanı da, her AKP’li gibi o da “Șimdi siyasetin zamanı değil” diyor. Șu sözler ona ait: “Bu konunun siyasetle ilgili değerlendirilmesini son derece yanlış bulduğumuzu dile getirmek istiyorum. Zor günümüzde birlik olmak durumundayız. Türkiye’nin deprem konusundaki yeterliğini tartışmaya açmak, bu saatte yapılabilecek insanlık dışı davranıştır.”

Çocuklarımızı, yakınlarımızı, arkadaşlarımızı, dostlarımızı, binlerce canı kaybettik biz (Hala şu ana kadar enkaz altında kalan canlarımızın olduğunu öğrendikçe yanan yüreğimi tarif edemem.) Siyaset yapmak tam da bugün toplumun en önemli savunma aracıdır. Birbirimizi yaşatmak için mücadele edenlerin ülkesi bizim ülkemiz. Hem mücadele edecek, susmayacak, hem de sevgiyle, sakinlikle, birbirimize sarılmayı, dayanışmayı, acıları paylaşmayı, yanlışları sorgulamayı memleketin her yerine önermeye davam edeceğiz. Biz halkız. Birbirimizin çaresiyiz.

Nitekim, enkazın altından bütünleşmiş bir Türkiye doğuyor. Sevgiyi, yardımlaşmayı keşfettik. Yaşamakta olduğumuz büyük felaket; din, dil, mezhep, bölge, aidiyet, sınıf, zümre ayırımı gözetmeden, Türk, Kürt, Sünnî, Alevî, şu partili bu partili demeden toplumu birleştirdi. Ülkemizden umudu kesme raddesine geldiğimiz bir dönemde, halk inanılmaz bir daynaşma ve özveriyle “biz” olabileceğimizi gösterdi, umut verdi. Bu umudu yaşatmak, sürdürmek ve yarattığımız bu duyguyu tüm sorunlarımızın çözümünde anahtar haline getirmek bizim elimizde.

https://ikinciyuzyil.com.tr

 

reklam

YORUM ALANI

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.