Advert
Advert
SON DAKİKA
Advert

GÖNÜLLÜ KULLUK

Son Güncelleme :

26 Kasım 2022 - 10:10

reklam
GÖNÜLLÜ KULLUK
reklam

GÖNÜLLÜ KULLUK

Tüm insanların özgür ve eşit doğduğunu savunan, hayatını bulunduğum Bordeaux bölgesi’nde geçirmiş ünlü düşünür Etienne de la Boétie’nin (1530-1563) Fransız Protestanlarını inim inim inleten Fransa Kralı II. Henri’nin  tasarruflarına karşı kaleme aldığı ünlü nutkundan bir alıntı.

“Tiranlar ne kadar çok yağmalarlar, iştahları ne kadar çok açılırsa, ne kadar çok yakıp yıkarlarsa insanlar onlara o kadar çok boyun eğip, itaat eder ve bu böyle oldukça, onlar da daha güçlü, daha aşılmaz, yok etmeye ve yıkmaya daha çok istekli hale gelirler. Ama kimse onlara boyun eğmezse, şiddet olmaksızın, sadece itaat edilmezlerse, çıplak ve perişan bir hale gelip bir hiçe dönüşürler; nitekim kök beslenmediğinde dal kuruyup ölecektir…

Yoksul, perişan ve akılsız halklar, uluslar, kendi bedbahtlığınızı tayin eden, kendi hayrınıza olanı görmemekte direnen sizlersiniz! Kendi gözlerinizin önünde gelirinizin en iyi kısmından mahrum bırakılıyorsunuz; tarlalarınız yağmalanıyor, evleriniz soyuluyor, ailenizden yadigâr kalanlar alınıp götürülüyor, öyle bir hayat sürüyorsunuz ki kendinizin olduğunu iddia edebileceğiniz bir tek şeyiniz yok; görünen o ki, malınız mülkünüz, aileniz ve bizzat hayatınız size ödünç verildiği için şanslı olduğunuzu düşünüyorsunuz. Bütün bu zarar ziyanı, bu bedbahtlığı, bu yıkımı üzerinize salan yabancı düşmanlar değil, bir tek düşman, sizin sayenizde o kadar güçlü olan, onun için kahramanca savaşmaya gittiğiniz, onun azameti için kendi canınızı ölüme atmayı reddetmediğiniz, üzerinizde bu yolla tahakküm kuran bu düşman iki göze, sadece iki ele, sadece bir vücuda sahip, şehirlerinizde yaşayan sayısız insan içinden en önemsizinin sahip olduğundan daha çoğuna değil, sizi yıkması için ona bağışladığınız güçten daha fazlasına sahip değil gerçekten de.

Eğer siz kendiniz vermiyorsanız, sizi gözetlemeye yetecek kadar gözü nereden buldu? Eğer sizden ödünç almıyorsa onları, size vurmak için nasıl o kadar kolu olabilir? Nereden buluyor şehirlerinizi ezip geçen ayakları, onlar sizin kendi ayaklarınız değilse eğer? Sizin üzerinizde nasıl bir güce sahip olur, sizin vasıtanızla gelen güç haricinde? Size saldırmaya nasıl cüret edecekti, siz ona hiç destek vermeseydiniz eğer? Ne yapabilirdi size, sizi yağmalayan bu hırsıza siz kendiniz göz yummuş olmasaydınız, sizi öldüren katilin suç ortakları olmasaydınız, siz kendiniz olmasaydınız kendinize ihanet edenler?

O yağmalayabilsin diye ekininizi ekiyorsunuz, ona talan edeceği mallar vermek için evinizi kurup döşüyorsunuz. Bildiği en büyük ayrıcalığı belki onlara bağışlar diye büyütüyorsunuz çocuklarınızı –onun savaşlarına sürülmeleri, mezbahaya götürülmeleri, onun hırsının kölesi, onun intikamının aracı olmaları için. O keyfine baksın ve iğrenç zevkleri içinde kendini sefahate versin diye bedenlerinizi ağır işlere teslim ediyorsunuz; onu sizi frenleyecek kadar güçlü ve zorlu kılmak için kendinizi zayıf düşürüyorsunuz.

Meydandaki en kaba sabasının bile katlanmayacağı bütün bu hakaretlerden kurtarabilirsiniz kendinizi, denerseniz eğer, eyleme geçerek değil, sadece özgür olmayı isteyerek. Artık hizmet etmemeye karar verdiğinizde hemen azat olacaksınız. Ellerinizi tiranın üstüne koyup onu devirmeniz değil sizden istediğim, onu artık desteklememeniz sadece. O vakit, onu seyreden siz olacaksınız, tabanı kopmuş, kendi ağırlığından düşüp parçalara ayrılmış azametli bir heykel gibi.” 

(Etienne de la Boétie, “Gönüllü Kulluk Üzerine Söylev”, İmge, Ankara, 1995)

Günümüzdeki Türkiye 16. yüzyıl ortasından gelen bu saptamalarla örtüşüyor.

 “Olağanüstü bir dönem”den geçtiğimiz doğru da nereye geçtiğimiz belli değil. İktidarda olanlar, bu ülkede nasıl bir rejim sürdürmeyi düşünüyorlar bilemem ama onların da bilmediği, bir türlü anlamak istemediği bir şeyi tekrar etmek isterim; “Derin yoksullaşma endişesi”nden uzak kalarak, giderek daha otoriterleşerek bu ülkeyi yönetemeyecekler, zira otoriter siyaset şimdiye kadar kimsenin derdine derman olmadı.

Hiç bir iktidar geçim zorluğu çeken toplumun büyük çoğunluğunu sindirerek, kurumları, değerleri yok ederek, aydınlarını, yazarlarını hapsederek o ülkeyi refaha kavuşturamaz. O devleti ayakta tutamaz. İç barışı sağlayamaz. Çocuklarına sağlıklı bir gelecek kuramaz.

Bundan sadece felaket çıkar. Bu felakete gidişe daha ne kadar sessiz kalacaksınız? Ne uğruna sessiz kalacaksınız? Bunca kötülüğe ne uğruna ortak olacaksınız?

Sizin vicdanınıza, insanlığınıza. Size, gidin filan partiye oy verin demiyorum. Hiç bir şey yapamıyorsanız sesinizi yükseltin. Bu kötülüklere itiraz edin. Ortak olmadığınızı haykırın. Korkmayın, konuşun, eleştirin. Sizin oyunuzla ele geçirdiği güçle başkasının hayatını karartanları, ülkemizi yıkıma götürenleri uyarın.

Siz yapmazsanız bu iktidarı kimse durduramayacak. Siz susarsanız kötülük yapmaya devam edecekler. Siz sesinizi yükseltmezseniz yaşayacak bir ülkemiz kalmayacak.

Toplumu sağaltacak, normalleştirecek, sükûna kavuşturacak, ortak yaşam umudu sağlayacak tek ilaç, farklı toplumsal kesimlerin bu kötücül iktidara, bu vahim gidişata karşı birleşmelerinden, ortaklaşmalarından geçiyor. Kürt Türk, dindar dinsiz, Sünni Alevi, solcu muhafazakâr, hepsi devletin/iktidarın sopasını yemiş olanların birbirlerini sopalamak yerine birleşip iktidara karşı mücadele etmelerinden başka çözüm yok. Somutlaştırıp siyasî planda konuşacak olursak,- ama 6’lı Masa ama masaya oturtulmayanlar veya oturmayanlar- tüm muhalefetin durumun vahametinin bilincine  vararak ortak cepheyi güçlendirmeleri; belayı atlatmak için ayrılıklarını değil birleştikleri noktaları öne çıkarmaları, topluma güçlü ve kararlı bir ortaklaşma imajı yansıtmaları gerekiyor. Üstelik gün geçirmeden.

İstiklal’deki terör saldırısını yapanlara lanet, hayatını kaybedenlere rahmet, yaralılara da şifa diliyorum. Umarım Türkiye 2015 yılındaki gibi bir şiddet sarmalına girmez.

https://ikinciyuzyil.com.tr

 

 

 

 

reklam

YORUM ALANI

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.