Advert
Advert
SON DAKİKA
Advert

PORTAKALINA

Son Güncelleme :

23 Eylül 2022 - 8:17

reklam
PORTAKALINA
reklam

PORTAKALINA

Bir şiir yazmıştı şairin biri ustaları aynı masada buluşturup;

‘’Kapının önünde el falı baktırıyor adamın biri
Gözüyle görmediğini avucunda arattırıyor yani
Biz burdayız işte
‘’Kenar mahalle ille de kenarda değildir’’i ispatlıyoruz.
Tolstoy, Steinbeck, Gogol ve ben
Okey oynayacağız portakalına
Durum bildiğin gibi değil
Gene sağlam yani.’’

Ben de bu şiiri somutlaştırıp rölyefini yapmayı düşlemiştim. Tolstoy, Steinbeck, Gogol ve şair okey oynayacaktı portakalına.

Öğrenciliğimizde kenar mahallede kiraladığımız evde okey oynardık geceleri portakalına. Kazanan bir portakal yerdi. Ağabeyim okey takımlarını getirmişti. Yıl 1985’ler filan. Topselvi diye bir mahalle. Öğrenciyiz, harçlıklar sınırlı, öğrenci kredilerimizle yaşamaya çalışıyoruz.

Bir arkadaşımız sürekli peynir getiriyor o sıra ithal peynirler gelmişti, kireç gibi tadı tuzu yok.

Bir kedi vardı evde çizgili tekir. Bir de sevimli. O mahalleden taşınınca kayboldu. Yıllarca unutamadık onu.

Çok kar yağmıştı o sene uzun süre kalkmamıştı. Bata çıka yürürdük karda. Botlarımızın içine naylon poşet sarmıştık, su geçirmesin diye. 86 veya 87 olsa gerek.

İyi adamlar vardır bazen yaşamınıza girer çıkar öyle birileri vardı, şimdi yoklar.

Her zaman derler ya kiminle tanışmak isterdiniz olanaklı olsaydı. Hangi yazarlarla

Dostoyevski, Tolstoy, Kafka o kadar çok ki.

Mayakovski, Yesenin, Lermontov, Puşkin

Nazım Hikmet, Oğuz Atay, Turgut Uyar,

Behrengi, Sabahattin Ali kaderleri nasıl da aynı.

Tanıştık eserlerini okuduk. Onlar bizimle fakat bir de görmek ne güzel olurdu değil mi?

Sanat, edebiyat, müzik

Geçmiş, şimdi ve gelecek hepsi kocaman bir an.

‘’Siyah beyaz bir resimde buldum seni
Yangın mı çıkmıştı bir dostu mu yolcu etmiştik neresiydi
Haberim olmamıştı bunu çektirdiğimizden
Hüznün gecekondu mahallesi
O kadar yoksul o kadar bizden.

Kıştı soğuktu
Yaşatmayı istediklerimiz
Yaşamayı düşündüklerimizden çoktu.’’.

Yağmurlu ve soğuk bir Kadıköy akşamında iki arkadaş Kadıköy balıkçılar çarşısında neredeyse kolumuzdan çekilerek oturtulacağımız meyhanelerin gülümseyen şeflerinin arasından geçtikten sonra elektrikli sobanın cazibesine kapılıp kısa bir süre kalmak üzere bir meyhanede sandalyelere yerleştik. Çok az bir şeyler alıp bir kadeh rakı içmeyi düşünürken kocaman bir tepsi içinde türlü çeşit mezelerle şef başımızda dikilmişti bile.

Karşımdaki arkadaşım güzel genç kız bana ‘’Aaa ben on beş gündür evden dışarı çıkmamıştım.’’ derken hemen ‘’Ooo çok olmuş gerçekten çıkmadınız mı’’ diyen şef, gözler dönüyor, yüzünün ortasına yayılmış bir gülüş, zorlama bir nezaket ile lafa karıştı.

Elinin içinde saklayarak Yeni Rakı yerine zuladan çıkardığı Tekirdağ rakısını çevik hareketlerle bardaklarımıza doldurdu. ‘’Sakın fazla su koymayın’’ demeyi de ihmal etmeyerek.

Birkaç meze aldık. İlk yudumlarımızı alıp lezzetli paçanga böreğinden birer parça ısırıp, yoğurtlu mezenin de tadına baktıktan sonra reveransları bitmeyen şef yine masanın yanında belirdi. Arkadaşımdan hoşlanmıştı belliydi. Arkadaşım da zaten çok efendi büyük bir doğallıkla cevap veriyordu.

– Beğendiniz mi mezeleri
– Çok güzel, güzel yapmışsınız
– Ben şimdi size şunu da yaptırayım mı?
– İstediğiniz bir şey var mı?

Arkadaşım Ingmar Bergman’dan bahsediyor. Filmlerinden, yaşamından…

Ferhan Şensoy’a geçtik…

Birkaç gündür çok üzgünüm, İran’da olan olayı duyduğumda, gencecik bir kıza yapılan muamele ve kızın yaşamını kaybetmesi ve yine orada ahlak polisinin (ahlakı tartışılır) diğer kadınlara davranışı, onları itekleyip kakması tahammül sınırlarını zorluyor. Başörtüsü, çarşaf… Müslümanlıkta yok böyle bir şey. Erkek egemen toplumun kadınlar üzerindeki dayatması bu. Kadınlardan korkuyorlar, totaliter rejimler toplum üzerindeki kontrolü artırmak için bu yola başvuruyor.  İran gerçekten kültür ve okuma oranının yüksek olduğu bir toplum.  Erkeklerin de burada mücadele etmesi önemli.  Bunlar kalkacak elbette bir gün. Fakat ölenler, karşı çıkanlara yapılan baskılar, hiçbir canlıya bile reva olmayan muameleler, baskılar…

Özgürlük ne ki yapmak istediklerimizi yapmak değil aslında yapmak istemediklerimizi yapmamak. Yapmak zorunda olmamak, bunun dayatılmaması. Bu yüzyılda halen baskılar, savaşlar, dayatmalar akıl almıyor bazen.

Güzel bir sonbahar sabahı başlıyor, yapraklar rengârenk, halkımız yoksullukla mücadele ediyor, Kimileri yolda kalıyor, güzel bir arkadaşı yardım ediyor ona, arkadaşlar iyi ki var.

Herkese kocaman bir günaydın.

Sevgiler,

Nurhan ÖZGEL

 

 

reklam

YORUM ALANI

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.