Advert
Advert
SON DAKİKA
Advert

TARİH BİLİNCİ VE 14 MAYIS SEÇİMLERİ

Son Güncelleme :

31 Ocak 2023 - 16:57

reklam
TARİH BİLİNCİ VE 14 MAYIS SEÇİMLERİ
reklam

TARİH BİLİNCİ VE 14 MAYIS SEÇİMLERİ

“Her kuşak tarihi yeniden gözden geçirmelidir. Aslında Tarih, geleceği yazmak demektir. Tarih yazmadaki en uygun amaç, geçmişi anlaşılır kılarak insanların bugünkü durumlarını anlamalarına yardımci olmaktır.”

Arjantinli José Ingenieros

Bir milleti millet yapan unsurlardan biri de “tarih bilinci”dir. Atatürk, millet tanımında bu bilinçten bahseder. “Zengin bir hatıralar mirasına sahip bulunan, birlikte yaşamak hususunda ortak arzu ve kabulde samimî olan, sahip olunan mirasın korunmasına birlikte devam hususunda ortak iradeleri olan insanların birleşmesinden meydana gelen toplum.”

Atatürk’ün bu ifadelerindeki “miras” geniş anlamda “tarih”tir. Biz o tarihi ne kadar kapsamalı ve ne kadar yakından bilirsek, işte o biliş “tarih bilinci”dir. Bu mirasta yine Atatürk’ün deyişiyle ortak sevinçler olduğu gibi ortak kaderler de vardır. Millet; bir ruh, manevi bir değer; çokların bütünüdür.

Fransız filozofu Bergson’a göre bilinç, öncelikle hafıza anlamına gelir, İngiliz filozofu Lock’un birey için tanımladığı bilinç özellikleri topluma da uyarlanabilir. Toplum kendi kişiliğini bulmak için, kendini tanımak zorundadır. Kendini tanımanın şartları da, o günkü durumunu, geçmişini bilmesi ve geleceğe ilişkin düşünceler üretebilmesidir. Toplum bilinci de, Bergson’un dedi gibi, geçmişle gelecek arasında bir köprü olarak ortaya çıkacaktır.

İngiliz tarihçi, öğretim görevlisi ve yazar Edward Hallett Carr’a göre tarih, zamanın geçişini; mevsimlerin döngüsü, insanın ömrü gibi doğal süreçlerin terimleriyle değil de, insanın bilinçli olarak içine karıştığı ve bilinçli olarak etkileyebildiği belli olay dizilerinin terimleriyle düşünmeye başladığı zaman başlar. Tarih yalınız toplumun bütünlüğünü sağlayan önemli değerlerden biri değil, aynı zamanda onun geleceğini kurmak için kullanılan zeminlerden biridir.

***

Kuvayı milliye (günümüz Türkçesi ile Ulusal Güçler), Anadolu’nun Yunan, İngiliz, Fransız, İtalyan birliklerince işgal edildiği ve Mondros Mütarekesi ile ağır koşulların dayatıldığı dönemde çeşitli yörelerde Osmanlı ordusunun silahlarının alınıp dağıldığı günlerde doğan, milli direniş örgütlerine verilen bir isim olup; Kurtuluş Savaşı’nın ilk savunma kuruluşudur. 19 Mayıs 1919 günü Samsun’a çıkan Mustafa Kemal, bütün örgütlenen grupları aynı amaç çerçevesinde birleştirmişti. Herkes, Türk, Kürt, Çerkez, Arap, Emperyalist ordularına karşı mücadele ediyordu. Mustafa Kemal ve arkadaşlarının amaçları bağımsız bir cumhuriyet kurmaktı. Emperyalist Batı ordularına karşı verilen savaş sonrasında kurulacak devlet, Batı dünyasına karşı bağımsız olacaktı.

Kuvayi Milliyeciler hayatlarının en canlı, en kanlı ve en anlamlı oyunlarını oynuyorlardı. Bu oyunun içerisinde sevgi, vatan, duygu ve kızıllık vardı. Vatanın bağımsızlık yükü olan onlarca ton yükün altına girmişlerdi. Omuzlarındaki ağırlık gün geçtikçe ağırlaşyordu. Ülkemizdeki karanlık kabus, karabasan kalkmalıydı. Ancak o zaman ohh diyebileceklerdi.

Bu insanların tek aşkları vatandı, asla içten ağlayamıyorlardı, her birinin göz pınarı kurumuş, gülmeyi unutmuşlardı. Vatan sevdası yüreklerinde kor gibi alev alevdi, her biri halktandı, haktan yanaydı. Yürekleri yumuşak olmalarına rağmen, kendileri sem sertti.

Ya hep vardılar, ya hiçtiler. Var oluşla yok oluşları el ele gidiyordu. Bedenleri yok olsa da kutsal vatan toprakları var olacağı ümidini taşıyordu.

Yurtsever insan, yurtsever insanların çoğalmasına çiğ gibi büyümesine sebep olmuştu. Aynı anda atıyordu nabızları, beyinleri aynı duygu ile yüklüydü, Mücadele.

Anadolu’nun her yerinde alev bacayı sarmıştı. İstanbul’da işgalciler can alıyordu. Rum çeteciler, şımarık Yunan askerleri, İngiliz polisleri, Fransız devriyeleri, yerli işbirlikçiler, ihbarcılar, yabancılar adına çalışan yerli uşak ruhlular. Hepsi de ayrı ayrı belaydı. İşte bu süreçte Atatürk’ün “Emice” diye hitap ettiği kahraman, Kuvayı Milliyeci 1862 yılı Rize doğumlu İpsiz Recep ve arkadaşları bir araya gelip,  Rum çetelerine, Yunan ordusuna karşı savaştı; Sakarya, Ereğli ve Boğaziçi’nde baskılar yapıp silah ve cephaneye el koymakla, düşmanı da yıpratırdı. İpsiz Recep savaş sonrası laiyık görüldüğü İstiklal Madalyasını geri çevirerek “Ben madalya için değil milletim için savaştım” demişti.

***

Milli Mücadele ile “Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu bir yönüyle Fransız Devrimi geleneği içinde, bir monarşinin içsel dinamiklerle sonlanıp, yerine ulusal egemenliğe dayanan yeni bir rejim kurulması olarak düşünülebilir; diğer yönüyle ise, emperyalist bir paylaşım projesine karşı bir ulusal bağımsızlık hareketi olarak da nitelendirebilir.

Bu özelliği ve arkadan gelen radikal Atatürkçü reformlar nedeniyle de küresel gündemi etkiler, ardından gelen yıllarda da birçok ülkedeki siyasi hareketlere ilham verir.

Bu perspektiften bakarak önümüzdeki 14 Mayıs 2023 seçimleri, “Türkiye’nin bölgedeki ve dünyadaki konumunu düşünürsek, sadece Türkiye’nin kaderini belirlemeyecek. Otorite ve irrasyonel fırtınanın sardığı birçok başka ülke için de Türkiye’deki bu seçimler referans kaynağı olacaktır.

Türkiye çağ değişimine otoriter bir iktidar ve devletçi politikalarla direnmenin örnek ülkelerinden biri. Batı ile Doğu’nun siyasi ve ekonomik egemenlik ve yeniden bölüşüm kavgasının sahnesi aynı zamanda. Türkiye Batı ile Doğu’nun öznesi de.

Atatürk ve İpsiz Recep gibi az sayıda arkadaşı, geleceğin ancak Batı’nın temsil ettiği uygarlıkla birleşmede olabileceğine karar vermişlerdi. Batı uygarlığı “akılcılık” üzerine kurulmuştu. Doğu kültürü ise “kadercilik” ile sürüyordu. Yeni Türkiye Doğu’nun kaderciliğinden Batı’nın akılcılığına geçmeliydi. Atatürk devrimlerinin özeti budur. Laikliğe karşı çıkan gelenekçilik de budur. Modernliğe karşı çıkan gelenekçilik de budur. Yeniliklere inatla direnen gericilik de budur. Yeniçağa karşı ortaçağ. Bilince karşı inanç. Bilime karşı safsata.

Üstelik Türkiye tüm bu tartışmaları, direnişleri, farklı ihtiyaç ve talepleri, kutuplaşmaları ile beraber ve iç içe yaşıyor. Toplumun önemli bir kısmı ortak ufku kaybetmiş, ”biz“ duygusu parçalanmış, gelecekten umudu kesmiş halde. Türkiye dünyanın yaşadığı son kırk yılın tüm yapısal, ekonomik, sosyal problemlerin yaka analizi laboratuari adeta. Türkiye’nin fırsat alanı da bu özelliğinden geliyor. Tıpkı yüz yıl önce imparatorluklardan ulusal devlete geçilirken bir kurtuluş savaşı ve kurtuluş hikayesi yazılmışsa bugün de popülist, keyfi, otoriter, saraya hapsolmuş, dünyanın hiçbir yerinde olmayan, devletimiz için bir beka sorunu haline gelmiş bu ucube “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”nden yeni bir düzeni inşa edebilme sürecine geçişin fırsatı var önümüzdeki 14 Mayıs’ta.

Özgür, adaletli, daha eşitlikçi; insanların kin ve nefretin mahkeme kapılarında, pazaryerleri çöplüklerinde, iktidarın iane kapılarında, iktidar partisinin merkezlerinde/valiliklerinde/kaymakamlarında… süründürülemediği, layık olanların dışlanıp iktidarın sıradanlığının tüm kurumlarda egemen olmayacağı, tüm kapıların tüm yurttaşlara açık tutulacağı, şeffaflığın ağır basacağı; kimliklerden, kutuplaşmalardan kurtulup yeni büyük toplumsal uzlaşmanın mümkün olacağını, temsili demokrasinin krizinin otoriterlikle değil katılımcı demokrasiyle aşılabileceğini, yeni sosyal devlet, yerinden yönetim, yeni anayasa, güçler ayrılığı esaslı yeni bir düzenin inşasının toplumsal uzlaşmayla yapılabileceğini dünyaya göstermek fırsatı var.

Daha da önemlisi hem popülist ve otoriter bir iktidarı değiştirebilmenin hem de yeniyi inşa edebilmenin kaos ve karmaşa yaratmadan, toplumsal rıza ve büyük toplumsal uzlaşmayla mümkün olabildiğini dünyaya göstermek gerek.

O nedenle 14 Mayıs seçimlerini kimin kazanacağı Fransa ya da Macaristan seçim sonuçları gibi dünya haberlerinde bir paragraf olmayacak. Aksine iktidarın devamı popülist ve otoriter yönetimlere, muhalefetin toplumsal uzlaşmayı üreterek kazanması – bu açıdan dün Altılı Masa’nın açıkladığı “Mutabakat Metni” olumlu ve umut veren önemli bir belge niteliği taşıyor – dünyadaki yeni arayışlara güç ve moral verecek.

Bir bakıma 14 Mayıs seçimleri ile Türkiye, hem dünya sahnesinde hem de bölgesinde yeni bir enerji ve umudun ilham kaynağı ve örneği olacak.

https://ikinciyuzyil.com.tr

reklam

YORUM ALANI

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.