Advert
Advert
SON DAKİKA
Advert

TÜRKİYE’YE TÜRKİYE’DEN BAKMAK

Son Güncelleme :

25 Ağustos 2022 - 20:21

reklam
TÜRKİYE’YE TÜRKİYE’DEN BAKMAK
reklam

TÜRKİYE’YE TÜRKİYE’DEN BAKMAK

Türkiye’ye Türkiye’den nasıl bakılabilir? Yaşadığım şehir Bordeaux/Fransa olduğu için yazılarımda Türkiye‘nin dışarıdan, binlerce kilometre uzaktan nasıl algılandığını yıllardır işliyorum/yazıyorum.

Yaklaşık bir haftadır sıcak baba ocağındayım. Madalyonun öbür yüzünü görmek bu açıdan oldukça yararlı oluyor benim için. Bilhassa, gündemdeki konuları televizyon kanallarında izleyip, gazetelerde okuduğumda “Türkiye‘ye Türkiye’den nasıl bakılabilir?” sorusunu sorma fırsatı doğuyor.

http://cumhuriyet.com.tr/yazarlar/olaylar-ve-gorusler/garip-turunc

Soruya soru ile cevap vermek kötü bir alışkanlık ama galiba bu soruya en iyi cevap “Hangi Türkiye ?”

Zira Türkiye yekpare değil. Türkiye konusunda büyük genellemeler yapan Batılı yazarların görmesi gereken gerçek bu. O nedenle izninizle bugünkü yazımda Türkiye’ye, Türkiye’den bakıp değerlendirme yapmak istiyorum.

***
20 yıllık AK Parti iktidarlı Türkiye‘nin birbirine hiç benzemeyen en az iki resmi çekilebilir.

7-10 yıl öncesine bakıldığında çok belirgin bir biçimde gelişen, kişi başına geliri üçe katlayıp büyüyen, farklılaşan, asgari demokratik şartları içeren Kopenhag Kriterleri’ni karşılayarak AB yolunda profilini yükseltmeye çalışan, yabancı yatırımları coşturan, sivil-asker ilişkilerini normalleştiren, artan özgürlük ortamında tabuları yıkan, sürpriz dolu, heyecanlı ve parlak bir geçiş döneminden gelen bir Türkiye.

Diğer yandan, maneviyat sahibi insanda acıma, erdemli insanda korku uyandıran, varlık nedeni konusunda toplumsal mutabakatını kaybetmiş, bölünmeleri gittikçe derinleşen, yoksulluğun, eğitimsizliğin kol gezdiği, sistemin farklı öğelerini bir arada tutacak kurumları birbiriyle kavgalı, demokratik bilincin, insan odaklı değerlerin yerine otoriterleşme, her türden kimlik ayrımcılığının, kitleri köleleştirme, biat kültürü ile kirli çıkarlar ve vurgun düzeninin çatışmakta olduğu bir Türkiye.

AB sürecini tamamen terk etmiş, dış dünyayla sorunlarını çözemeyen, içeride tek kişinin bin bir yolsuzluk şaibeleri ile beli bükülmüş yönetimiyle birlikte ayakta tutmaya, ne pahasına olursa olsun koltuğuna yapışıp iktidarını sürdürmeye çalışan; gemi azıya almış ittifak. Toplumun varlığının temeli olarak saygı duyduğu din, ahlak, haram helal kavramları, yasalar, kurallar, gelenekler, haklar ve ödevler saldırıya uğramış. Allak bullak edilmiş veya sorgulanmakta olan bugünkü Türkiye

Halkın geniş bir bölümü bu çıkmazın, bu saldırıların ve devrimlerin tepkisiz izleyicileri ve her türlü savunma aracından yoksun. Sel, içlerinden bazılarını alıp götürüyor ama çoğunluğun arzusu artık mevcut olmayan ve hatta temel unsurlarının bile yok olduğu bir huzur ortamını aramakta olan Türkiye

***
Her ülkenin tarih kitabı, benzer durumların yol açtığı sonuçları anlatan sayfalarla doludur ama Cumhuriyet tarihimizde böylesi eğik bir düzenin yıkıcı etkilerine bu kadar geniş alanda maruz bırakıldığı başka bir dönem olmamıştır.

Çürümeye yüz tutmuş bu düzenin kaynağı tek bir kelimeyle tanımlanabilir: küstahlık. Yani insan aklının birçok şeyi mükemmelleştirme yönündeki çarpık ve ahlak ölçülerinden yoksun bir “modernleşme”nin tabii sonucu!

Küstahlığın neredeyse evrensel bir özellik haline gelmiş olması nedeniyle, bugün ülkemizde pek çok insan baştan çıkmış, kötü yola düşmüştür. Din, ahlak, yasama, ekonomi, siyaset, yönetim, rüşvet, yolsuzluk, kayırmacılık, haksız kazanç, kurnazlık, bunların hepsi, herkes için ortak ve kolay ulaşılabilir hale gelmiştir.

Çoğunluğu köyden kente göçle gelen, ne köylü ne kentli olabilen insanlarımız için bilgi sanki vahiy yoluyla elde edilir. Eğitimin, deneyimin hiçbir değeri yoktur. Müslümanlık, gelenek, ahlak, haram, helal, şefkat, merhamet, iman kavramlarının yeri sözde bir görüşle ikame edilir ve bu görüş uğruna araştırma ve çalışmadan vazgeçilir.

“Allah her şeyin yaratıcısıdır” hükmünden hareketle, kul hiçbir şey üretmeyip/yaratmayıp tabii ve beşerî manada fiiller, varlık mertebeleri, mertebeler arası ilişkileri, tabiatın düzenini, insan ilişkilerini Allah’ın yarattığı fiiller dâhilinde algılayan; ne olursa, hangi kriz olursa olsun mevcut iktidarı sonuna kadar desteklemeye kararlı olan “muhafazakâr” kardeşlerimiz, bu değer ve kavramlara açıkça saldırmazlar.

Çünkü onlar olmadan kendi varlıklarından bir an olsun emin değildirler ama onların esaslarını kendilerine göre yorumlar, bireysel çıkarlarını ön planda tutar ve kendilerini öldürmemesi ya da soymaması şartıyla, başka insanların da yapmasına, “çalıyorsa çalanla Allah arasında, kim çalmıyor ki” laflarıyla göz yumar.

Bu bağlamda, radikal İslamcı Yeni Akit gazetesi yazarı Dilipek’in “içeriden biri” olarak gözlemleri oldukça ilginçtir. Dilipek, yıllar önce İslamcı entelijansiyanın kapitalist tüketim ve haz kültürünün içine çekildiğinden, bir anlamda “yozlaşmakta” olduğundan yakınıyordu.

Bir yazısında, kendisini kaygılandıran dönüşümü de şöyle özetliyordu:

“Servet ve iktidar Müslümanları bozdu. Müslümanım diyenlerin serveti ve gücü, aklının ve imanının önüne geçince çok büyük bir savrulma yaşandı. İnandıkları gibi yaşamayı bırakıp, yaşadıkları gibi inanmaya ve iktidar ve servete ulaşmak için birbirleri ile yıkıcı bir rekabete giriştiler.”

***
Dilipek’e katılıyorum. Akıl almaz bir savrulma içinde ülkemin insanları.

Hem hayat pahalılığını, fiyat artışlarını Allah’tan bilip, hem de yaşanmakta olan ekonomik krizi düşmana mal etme eğiliminde kimileri şirazeden çıkmış. Allah’la arası olmayan kimileri ise korku ve çaresizlikten Allah’a sığınanları alaya bozma telaşında.

Nasıl bir tersyüz oluş ise külahları değiştiler. Korku içinde Allah’a yakarmayı, dua etmeyi karikatürize ederek, fırsattan istifade bütün Müslümanları bilim ve akla düşman, yobaz, hurafeci gibi gösteren parodilerden tutun… Onları gerçek zannedip üstüne atlayan, trollenmeye her an teşne ukala dümbeleklerine kadar…

Saç saça baş başa iktidar kavgasına tutuşan sivri dillilerimizi, günden güne büyümekte olan yaşam ve geçim krizi bile ayırmadı; Nerede kaldı barıştıracak! Yıkım olsa da altında iktidar kalsa, haklı çıksak diye sipere yatan var… Ülke enkaza dönse de doğrulansak, son yerel seçimlerde seçilen belediye başkanlarını ve seçmenlerini sorumlu tutsak diye mevzilenenler de…

Gök kubbenin üstümüze çökme tehlikesi değil, kimin göçük altında mahsur kalacağı daha önemli.

Bir zamanlar mangalda kül bırakmayan, ‘bölgenin en güçlü ülkesi’ nutuklarını sık sık dile getiren Cumhurbaşkanımız birkaç gün önceki kabine toplantısı sonrasında; “Hepimiz aynı gemideyiz, Türkiye gemisi batarsa, hepimiz boğulacağız” açıklamasıyla tam ters manevra yapıyor.

***

Evet gemi bizim gemimiz, gidecek başka gemi yok, ama felakete sürükleniyoruz besbelli. Kaptan durmadan dümeni değiştiriyor. Dümencilerin de kusuru yok ha, ne derse yapıyorlar ama kafaya göre adamları tam da gece nöbetinde atıyor ve yirmi yıllık iktidarının sonunda, bir sabah kalktık ki, geminin kayalara doğru süründüğünü, Türkiye batarsa’ ihtimalini vurguluyor!

Oysa yıllardır, ”kaptan ne yapıyorsun, güneyde kayalıklar var” dedik. ”Biz güneye değil kuzeye gidiyoruz” dedi. ”Kaptan yapma etme pusulaya bak” diyoruz. ”Pusula bozuk, kötülüğümüzü isteyenler pusulayı bozmuş” dedi. Açtık, deniz haritaları koyduk önüne. Bin yıllık haritalar. ”Bu haritalar doğru değil” diye tutturdu. ”Gemiyi batırmaya çalışan düşmanlar var, onlar tahrif etmiş haritaları” dedi. ”Biz denizciliğin kitabını yazdık fazla konuşmayın” diye de öfkelendi. “Eğer ben ekonomi tahsili görmüşsem, faiz sebep, enflasyon neticedir“ dedi. Ekonomi tahsili görmeyen Avrupa ekonomisinin beli kırıldı. Euro 18 liraya geriledi.

Vaziyet böyleyken… Euro/dolar paritesi 1’in altına düştü. Dolar, Euro’yu geçti. Televizyonlarımızı izliyorum… Euro’nun dolar karşında nasıl çaresizce eridiğini anlatıyorlar.

Pusulası bozuk bir gemide, harita okumayı, denizciliği bilmeyen, bileni, söyleyeni de dinlemeyen bir kaptanın yönetiminde kayalara doğru sürükleniyor gemi. Kaptana ve etrafındakilere bakarsan dünyanın en güzel denizlerine doğru yol alıyoruz.

Birkaç ay önce ünlü bir köşe yazarımızın deyimiyle  Asrın liderimiz Avrupa’nın ibretlik halini anlatıyordu.

“Avrupa’nın halini görüyorsunuz değil mi, Almanya’da kuyruklar, Fransa’da kuyruklar, yiyecek bulamıyorlar. “Hamdolsun Türkiye ekonomide şu anda ciddi bir sıçrama noktasında, gerek batı, gerek dışımızdaki dünya, Türkiye’yi ciddi manada kıskanıyor“ diyordu.

Oysa, geminin hoparlörleri Kanadalı yazar, şair, söz yazarı ve müzisyen Leonard Cohen’in şarkısını bangır bangır söylüyor.

“Herkes biliyor zarların hileli olduğunu
Herkes biliyor geminin su aldığını
Herkes biliyor kaptanın yalan söylediğini
Herkes biliyor ya şimdi ya asla…”

https://ikinciyuzyil.com.tr

reklam

YORUM ALANI

😍 Megan sent you a private message! View Message: https://letsg0dancing.page.link/go?hs=b93985a8fd4f78609706f6d3d05ec3bc& 😍 1 Eylül 2022 / 00:21 Yanıtla

mu14jk

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.