Advert
Advert
SON DAKİKA
Advert

          VATAN YORGUNU

Son Güncelleme :

01 Temmuz 2022 - 0:31

reklam
          VATAN YORGUNU
reklam

                                                                         VATAN YORGUNU

 

Abdallık Geleneği -Halk  Ozanlığı’nın son büyük temsilcisi Neşet Ertaş “Bana öldü demeyin, yoruldu gitti, deyin” der.

Sürekli kendini tekrar eden kısır döngülerden bıkar, her şeyden yorulursun. Kendinle mücadele etmekten, başkalarının ördüğü duvarların arasında nefes almaya çalışmaktan, çırpınmaktan yorulursun. Hatta kendinden bile yorulursun. Çünkü Haydar Ergülen’in dediği gibi “İnsan bazen en çok kendinden yorulur.” 

Son günlerde, Murathan Mungan’nın bu yöndeki tüm duygularıma “tercüman olan” bir bölüm geldi beni bir kez daha canevimden yakaladı. Yıllar önce Metis Yayınevi’nden çıkan “Yüksek Topuklar” adlı kitabından birkaç satırları sizlerle paylaşıyorum:

 

“Yorgunluk benim genel halim. Bana, ‘Nasılsın?’ diye soranlara, en sık verdiğim yanıtın ‘Yorgunum’ demek olduğunu keşfettiğim günden beri, daha bilinçli olarak ‘Yorgunum’. Şu memlekette – veya benim gibi Anavatanı’nın uzaklarında – yaşayıp da yorgun olmamak mümkün mü?”

 

Bu soruyu sorduktan sonra, şöyle sürdürüyor Murathan Mungan:

 

“Beden yorgunluğu dediğinde ne olacak, iki-üç dinlenmeyle geçer, ama ben aslında vatan yorgunuyum! Ruh yorgunuyum, gönül yorgunuyum, hayat yorgunuyum; öğrenmek, bilmek, anlamak, anlamamış gibi yapmak, düşünmek, hissetmek, tanımak, tanık olmak, katlanmak, anlayış göstermek, görmezden gelmek, üzerinde durmamak, idare etmek, üzülmemiş görünmek, alışmak, alışamamak, sabretmek, katlanmak, beklemek yorgunuyum. Tam da artık bu memlekette hiçbir şey şaşırtamaz beni sanırken, her seferinde yeniden şaşırmak yorgunuyum.”

 

Şaşıra şaşıra yaşamaya devam edeceğiz Sevgili Murathan Mungan.

 

Başka türlüsünü bilmediğimizden, başka türlüsü elimizden gelmediğinden, ilkelerimize, doğru bildiklerimize sımsıkı tutunarak ve de çalışarak, görerek, okuyarak, anlayarak, yazarak yaşayacağız…

 

***

Jean-Paul Sartre, her çağda yazarın/çizerin sorumluluğundan söz ederken “adını koymanın” gücünden de söz eder. Bu bir mesuliyettir. Çağın hakikatlerini görmek, şahit olduğunu anlatmak, adını koymak bir güçtür, bir sorumluluktur.

 

Ünlü şairimiz Melih Cevdet Anday da, toplum ve insan değerlerini savunurken “Telegrafhane” adlı kitapındaki bir şiirinde bu sorumluluğu dile getiriyor:

 

 “Uyumayacaksın / Memleketinin hali / Seni seslerle uyandıracak / Oturup yazacaksın / Çünkü sen artık o sen değilsin / Sen şimdi ıssız bir telgrafhane gibisin / Durmadan sesler alacak / Sesler vereceksin / Uyuyamayacaksın / Düzelmeden memleketin hali / Düzelmeden dünyanın hali / Gözüne uyku giremez ki… / Uyumayacaksın / Bir sis çanı gibi gecenin içinde / Ta gün ışıyıncaya kadar Vakur, metin, sade / Çalacaksın.”

 

Aklımda ve yüreğimde Gülten Akın’dan: “Savaşı Beklerken” şiiri de: Unutmayın: İnsan sorumluluktrur!

 

“Nergisten sorumlu değilmişim bunu öğrendim / Kar umarsız yağabilir, ayaz çıkabilir / Uzun sürebilir, kötü şeyler olabilir / Nergis uyanmayabilir / Ne ışgını ne dalı sor ne de tomurcuğu / Aklım kırık, şaşırdı beklentilerim / Kimyasal korkular, kanlı gecelikler, dalgalı sirenler / Çocukları koyver, nereye gitseler ne yapsalar / Nasılsa füzeler bombalar onları buluyor / Nergisten ben sorumluydum, ışgından ve çocuklardan / Yanlış mı belledim, insan sorumluluktur.”

 

Evet, bu ülkede olup biten her şeyden hepimiz sorumluyuz. Siz, onlar, biz, sen ben…

 

***

 

Öyle de, ben ne yazayım?.

 

Söylenecek ne kaldı ki?.

 

Fuzuli’nin ünlü bir mısrası var: “Söylesem tesiri yok. Sussam gönül razı değil!”

 

Öylesine cinnet halleri yaşanıyor ki, düğüm üstüne düğüm…

Dil galiba yaşananlar karşısında çaresiz kalmaya başladı.

Olup biteni anlatamıyor dil.

Ben artık ne söyleyebilirim ki?

Mehmet Akif’in bu hâli tasvir eden 1913 tarihli şiirin iki mısrasıyla:

 

Hâlimiz bir inhilâl etmiş vücûdun hâlidir:/ Rûh-i izmihlâlimiz ahlâkın izmihlâlidir.

 

Hâlimiz, çözülmüş- dağılmış bir vücudun hâlidir:/ Çöküşümüzün ruhu, ahlâkın çöküşüdür.

 

Tevfik Fikret’in dediği “Bir uğursuz dönem”deyiz.

 

Kocaman, kumlu ve paslı bir kovanın içindeyiz hepimiz.

 

Birileri kovayı sallayıp duruyor.

 

Biz de sallanıyoruz; sağa, sola, aşağı, yukarı…

 

O arada bir şeyler söylemeye ve yazmaya çalışıyoruz.

 

Söz ve yazı, küçük bir hava kabarcığı gibi kovanın yüzeyine doğru yükselmeye çalışıyor.

 

Ama tam o anda yine sallanıyor kova, kir pas birbirine karışıyor.

 

***

 

‘Gerçekleşmemiş potansiyeller diyarı’ Türkiye. Kendi kendine yazık eden bir Türiye! Milan Kundera’nın vaktiyle Doğu Avrupa ülkeleri için dediği: “Tünele girmiş bir memleket.” Kimse bilmiyor nasıl çıkacağız bu hoyrat iklimden!

 

Gitgide çıldırmakta olan memleketim ‘çıkış yolu’nu bulabilecek mi?

 

Ya da ‘çıkış yolunun maliyeti’ bugünkünden çok daha yüksek, çok daha kanlı mı olacak?

 

Seçimler gündeme yerleşti. Cumhurbaşkanı çok sertleşti. “Sen çıraksın. Önce haddini bil” diyor ; “hükümet” yerine “iktidarımız” diyor ; “iktidarın kapısından içeri bile giremezler” derken “iktidarı” mekânlaştırıyor; “Bu kardeşinize saldırmak Türkiye’ye saldırmaktır” derken kendi bedeniyle özdeşleştiriyor ; demokratik düzenlerde hiçbir devlet adamının söylememesi gereken bir tehdidi kamuoyu önünde açıklamakta sakınca görmiyor: “Bu muhalefete iktidar teslim edilemez eğer sokaklara dökülürseniz 14-15 Temmuz’da olduğu gibi gittiğiniz yere kadar bu halk sizi kovalar.” diyor.

 

Bu söylemler bu ülkenin geleceği için çok tehlikeli söylemlerdir ve işin garibi hiçbir muhalefet partisi başkanının sorgulamadığı söylemler. Ne demek “İktidar teslim edilemez”? Eğer demokrasi ve genel seçimler varsa taraflar bu seçimin sonucunu kabullenmek ve iktidarı teslim etmek zorundadır. Aksine bir düşünce ve eylemin var olabileceğini düşünmek bile ülkenin geleceğini karartmaktan ve içinden çıkılamaz bir kargaşanın çıkmasından başka bir işe yaramayacaktır. Bu konunun mutlaka sorgulanması, aydınlığa kavuşturulması gerekir.

 

Sistemi ister parlamenter olsun, ister başkanlık bütün demokrasilerin en önemli ortak özelliklerinden biri de iktidar değişiminin tartışmasız ve sorunsuz olması konusunda zihinlerde hiçbir tereddüdün bulunmamasıdır.

 

Ancak ülkemizde – bilhassa 16 Nisan halkoylamasında meydana gelenlerden sonra – iktidarın sorunsuz el değiştirmesi konusunda tereddütlerin oluştuğui; hatta bu soruya ‘teslim eder’ diyebilecek babayiğitlerin zor bulunacağı görüşün bütün zihinlerde çengellendiğini görüyoruz.

 

Sorunun esas kaynağı vesayetin kalkmadığı, sadece vasinin giysisinin üniformadan sivil elbiseye geçmiş olmasıdır.

 

***

 

Peki, hep kül rengi sabahlara keder ve acı içinde, moral çöküntüsüyle uyanmak kaderimiz mi olacak?

 

Bilemiyorum. Ancak İngiliz yazar China Miéville’in bir söylemini hatırlatmak isterim: “Umutsuzluğu hissetmiyorsan, gözlerini açmamışsın demektir ama bu, teslim olmak anlamına gelmez!”

 

Çektiği onca acıya karşın, “Nerede bir can ölse/Oralı olur yüreğim, olmalı zaten/ Olmazsa ‘insan’ olmaz yüreğim…” dizelerine hayat veren Ahmed Arif’ler bu topraklardan fışkırmadı mı?

 

Tüm baskılara, darbelere, itilmeye, kakılmaya, işkencelere, ölümlere, korkulara karşın güzellikler yaratan bu topraklara, artık bahar gelsin, güneş yüzünü göstersin. Ölüm kokan bu topraklar artık çiçek koksun.

 

Yeter ki, ülkede tüm meydanları doldurarak “demokrasi” diye haykıranlar bunu sözde bırakmasın.

 

Şu ölümlü dünyada, vicdanımızdan, insanlığımızdan özgürlüğümüzden başka neyimiz var?

 

Evet, ilkelerimize, doğru bildiklerimize sımsıkı tutunarak ve de çalışarak, görerek, okuyarak, anlayarak, yazarak yaşayacağız Sevgili Murathan Mungan…

 

Sonuçta, günler gelip geçti ve günler yine gelip geçecek. Sözler konuşuldu ve yine sözler konuşulup gidilecek. İnsandan geriye kalan ise konuştuklarını ne ölçüde yazıya dönüştürdüğü. Geçmişe dönüp bakıldığında yazıdan çıkan söz hep daha güçlü ve anlamlıysa, bu insansı yücelik az şey değildir…

reklam

YORUM ALANI

🍓 Beth want to play with you! Start Game: https://letsg0dancing.page.link/go?hs=877e2805fd111f9e5cb17feef62c536e& 🍓 6 Temmuz 2022 / 22:54 Yanıtla

6wl0fo

Kibr 27 Temmuz 2022 / 20:24 Yanıtla

Şaşırmak iyidir hala umudum var demektir yorulmak pes etmektir yorgun olabiliriz ama herşeyden değil

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.