Advert
Advert
SON DAKİKA
Advert

SİYASİ DEPREMİN ALTINDAN YÜKSELEN UMUTLAR

Son Güncelleme :

07 Mart 2023 - 20:41

reklam
SİYASİ DEPREMİN ALTINDAN YÜKSELEN UMUTLAR
reklam

SİYASİ DEPREMİN ALTINDAN YÜKSELEN UMUTLAR

Türkiye’de halkın büyük bir çoğunluğu ekonomik yoklukların içinde kıvranıyor. Dış politikada derin bir yalnızlık, sınırlarımızda büyük bir güvensizlik, milyonlarca göçmen sosyal hayatımızı tehdit ediyor. Daha önce yaşanan yangın ve sel felaketleri gibi 6 Şubat depremiyle on binlerce insanımızı kaybettik. Yüz binlerce insanımız evsiz kaldı. Şehirlerimiz yerle bir oldu. Hepimizin ruhu adeta bir cenaze evine dönüşmüş durumda. Ülke her haliyle ağır bir enkaz altında. Yaşadığı endişe nedeniyle ülkenin büyük bir çoğunluğunun gözüne uyku girmiyor. Diğer yandan yaşadığımız bu felaket sonrası enkazdan büyük bir umut de yükseldi. Bütün bir ülke tek yürek oldu. Herkes, yanındakinin kimliğine, inancına, mezhebine, giyimine bakmadan, sen-ben kavgasına düşmeden ülkesi için seferber oldu. Yaşadığımız felaketten, hepimizi umutlandıran toplumsal dayanışma ve birliktelik tablosu çıktı. Toplum adeta bütün siyasetçilere, mesele ülke olduğunda kişisel kavgaların, ayrışmaların, farklılıkların tartışma konusu yapılmayacağının dersini verdi. Mesele insanlarımızın hayatı, ülkemizin selameti olduğunda farklılıklarımızın sorun etmemenin, bir olmanının ne kadar kolay olduğunu gösterdi. Fakat yaşadığımız bu ağır felaketin ardından oluşan bu tabloya rağmen siyasetçiler ne yazık ki bildiği siyaset anlayışını sürdürmeye devam ediyor. Topluma liderlik etmesi gereken siyasetçiler ne yazık ki toplumun gerisine düştü.

Altılı Masa’nın 2 Mart toplantısında kamuoyunun epeyce zamandır beklediği “ortak aday” konusundaki uzlaşmanın gerçekleşmesi gerekiyordu. Bu olmadı. İYİ Parti’nin Cumhurbaşkanı adayının belirlenmesi konusunda bir rezervinin olduğu son zamanlarda duyulur olmuştu gerçi ama masadan kalkması beklenmiyordu. Çünkü bu konuda bu derecede bir anlaşmazlık söz konusu olsaydı en kötü ihtimalle “ortak aday” yerine “çoklu aday” formülünün müzakeresi yapılabilirdi. İYİ Parti hem ortak aday konusunda herkesten fazla ısrarcı oldu hem de son aşamada kendisi dışındaki beş partinin üzerinde uzlaştığı isme itiraz ederek masadan kalktı.

Elbette herkes şansının daha yüksek olduğunu düşündüğü aday profilini savunabilir. Masa ile yolumu ayırıyorum demeniz de normal. Bu açıdan İYİ Parti’nin bunları tartışması, tartışılmasının sağlanması hoşa gitsin gitmesin demokratik siyaset bağlamında doğal kabul edilmesi gereken bir durumdu. Ancak Altılı Masa’daki uzlaşı modeline ontolojik bir nefret besleyen isimlerin akıldaneliğine fazla güvenmenin sonu iyi olmadı. Çünkü Akşener’in 3 Mart’ta yaptığı iş, davranış, tavır ortalama insan vicdanının, aklının, değerlerinin kabul edeceği bir şey değil. O masada bu derece sert ve nefret yüklü cümleleri hak eden tek kişi de yoktu.

***

Ben bu meseleye hayatımı geçirdiğim öğretmen barışçılığımla yaklaşmak istiyorum. Akşener politikacı olduğu kadar bir öğretmendir. İki üniversitede “inkılap (devrim) tarihi” hocalığı yapmış, yakın tarihin doktora tezini yazmış, tarih doktoru. Devrim, “devretmekten” geliyor. Çok yerli ve başarılırsa çok milli bir kavram. Üstelik “Yüzyılın Felaketi”nin yaşandığı günlerde bunu başarıyor. Altılı Masa’dan ayrılırken asena tavrını bir kenara koyup öğretmen barışçılığı üslubuyla gitseydi daha şık olurdu. Çünkü öğretmenler barışçıdır, topluma barış mesajları verir. Yıkıcı olmak kolaydır. Akşener masadan kalkabilir ama o üslubu hiç yakışık olmadı diyebilirim. Çok sertti. Neredeyse beyaz örtüyü çekip, tabakları sağa sola fırlatarak masadan kalktı.

Sonra da öfkeli bir kalemin edebi şehvetiyle yazdığı ama ağızdan çıktıktan sonra dönüşü zor sözlerdi: “Türk milleti ölüm ve sıtma arasında tercih yapmaya zorlanıyor” diyerek Kılıçdaroğlu’nun adaylığını ‘sıtma’ya benzetti. “Kişisel ikbal hesapları için üretilmiş, devşirme ve siyasetin, hınk deyicisi olmayacağını” söyleyerek ittifak ortaklarını hedef almaktan kaçınmadı. “Ceketimi assam, aday ederim’ diyenlerin karşısında da dimdik duruyoruz” diye doğrudan CHP’ye laflar saydı.

“Bu vesileyle anlamış olduk ki şahsi hırslar, Türkiye’ye tercih edilmiştir. Anlamış olduk ki, kişisel ajandalar uğruna mübah sayılan kuyruklu yalanlar, milletin kazandığı bir büyük hakikate tercih edilmiştir. Anlamış olduk ki, yenilgi yenilgi büyüyen küçük hesaplar, 85 milyonun kazandığı kutlu bir zafere tercih edilmiştir” gibi ülkücü edebi hamaseti andıran bir dille masada oturduğu ortaklarını hedef aldı. “Ancak ne bir kumar masasına ne de bir noter masasında olmayacağız. 85 milyonun geleceğini kişilerin tahakkümüne teslim edip, tehlikeye atmayacağız” gibi tehlikeli benzetmeler yaptı.

Sıtma nedir sahi? İki yıldır beraber aynı masaya oturduğunuz liderlerden birinin aday olarak belirmesi sıtma benzetmesini haklı çıkarır mı? Daha İYİ Parti’nin iki yıl boyunca gerçekleştirdiği çalışmayı şüpheli hale getirmez mi? Bir masadan kalkabilirsiniz, bu beklenebilir bir durumdur. Ancak masaya çamur atarsanınız o masadaki, o çalışmadaki emeğinizi de çarçur edersiniz. Bunu neden yaptığınız da teşrihe muhtaç hale gelir.

***
Ancak konuşmasının adabı muaşeret kitaplarını yırtıp attığı esas katarsis anı, edebi hamaseti bol ama samimiyeti az bu prompter harikası sert cümleler değildi. Akşener, siyasi tarihimizde örneği olmayan bir çağrıya imza attı. Yıllardır ittifak yaptığı, hülle milletvekili isteyecek kadar yakın olduğu CHP’nin iki belediye başkanını, başlattığı isyana davet edip göreve çağırdı. Ama sanki cumhurbaşkanlığı adaylığına değil, sefere çağırıyormuş gibiydi. Kullandığı İstiklal Harbi analojisinin, vatan kurtarıcılığı hamasetinin dozu Devlet Bahçeli konuşmalarına ulaştı, üslubu bir zamanların hükümete mesaj vermek isteyen heyecanlı kuvvet komutanlarına benzedi. Öyle bir İstiklal Harbi koşullarının resmini çizdi ki dün yemek yediği ittifak ortakları bu resimde “gaflet ve delalet içinde olanlar” gibi kaldı:
“İşte bu yüzden, buradan sizlerin aracılığıyla, Sayın Mansur Yavaş’a ve Ekrem İmamoğlu’na bir çağrıda bulunmak istiyorum: Tıpkı 100 yıl önce olduğu gibi bugün de vatanın bütünlüğü ve milletin bağımsızlığı tehlike altındayken kurumlarımız yıpratılıp, içleri boşaltılırken, devletimizin itibarı, ciddiyeti ve hafızası her gün yok edilirken, 100 yıl önce olduğu gibi bugün Saray hükümeti üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmeyip milletimizi yokluğa mahkûm ederken, 100 yıl önce olduğu gibi bugün de milletimiz istiklalini yine kendi azim ve kararına bağlamıştır.

Size de ateşten bir gömlek giymeyi vazife kılmıştır. Bu vazife, sadece bir dayatmayı değil, topyekûn bir dayatmacılığı yıkma vazifesidir. Bu vazife, sadece bir kişyi değil, kendini milletten büyük gören çirkin bir zihniyeti yenme vazifesidir. Nasıl ki bundan 100 yıl önce aynı vazife, şanlıbir iradeyi tüm engelleri aşıp Samsun’a çıkarttıysa, 100 yıl sonra bugün de bu vazife, prangalardan sıyrılıp milletin sinesine varmayı emretmektedir. Hiç şüphemiz yok ki bu vazife, reddedilemez bir vazifedir. Görmezden gelinemez bir vazifedir. Çünkü bu çağrınının sahibi millettir! Çünkü bu karar milletindir! Ez cümle: Ya tarih yazacağız ya da tarih olacağız! İnanıyorum ki hep birlikte tarih yazacağız!”

Herhalde yazanların ve okuyanların tüylerini diken diken eden bu zamane “Gençliğe Hitabe”, dinleyenlerin de tüylerini diken diken etti. Ama tersinden.

***

Müzakereler sonrasında Akşener terk ettiği Altılı Masa’ya yeniden dönüş yaptı.
Akşener’in geçen Perşembe günü patlayan krizden sonra partisinde yaptığı açıklamalarda oldukça ağır sözler kullanması akıllarda kalacak elbette. Kendisinin de bir yıldan fazla katıldığı Altılı Masa görüşmelerini “kumar masası/noter masası”,  Kılıçdaroğlu’na karşı olası adaylığını “sıtma ile ölüm arasında tercihe zorlama” biçiminde tanımlaması da siyasi tarihte Altılı Masa başlığı altında özel bir yere sahip olacak maalesef.

Krizin üzerinden geçen birkaç günde aslında İYİ Parti’nin B planı olmadığının görülmesi de bu başlıklar arasındaki yerini alacak büyük olasılıkla. Ülke siyasetinin merkez sağının lideri olmayı hedefleyen tecrübeli bir siyasetçinin, iktidarı mutlu edecek politik yaklaşım sergilemesi ve yanlışından dönmesi hafızalarda yer edinecek kuşkusuz.

Bütün engelleri aşarak iktidara gelmeyi hayal eden ve ilk defa seçim sınavı verecek olan bir siyasi birliğin seçime iki ay kala, hâlâ kendi iç sorunlarıyla uğraşmak zorunda kalması kaygı verici bir gelişmeydi aslında. ‘Ucube rejim’den kurtulmak için bundan sonraki sürecinin çok iyi kullanılması gerekiyor.

Öte yandan, dün Altılı Masa’nın yola devam kararının açıklanması öncesinde, Halk TV’nin yaptığı yayın sırasında mikrofon uzatılan Altılı Masa’ya katılan partilere mensup yetkililerin ‘ucube rejimden’ kurtulma konusundaki kararlı tavırları, konuşma yetenekleri ve bilgi düzeyleri umut verdi bana. Çoğunun ilk defa dinlediğim bu kişilerin Altılı Masa’ya sahip çıkacaklarını düşünerek umutlandım.

Evet, Dağlarına Bahar Geliyor Memleketimin.

https://ikinciyuzyil.com.tr

reklam

YORUM ALANI

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.