YURT DIȘI OYLARI İÇİN SON GÜN
Türkiye’de insanlar sabırsızlıkla Pazar seçim gününün gelmesini bekliyor, oysa yüz binlerce Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı için o gün geldi ve geçti bile. Yurt dışındaki seçmenlerden bahsediyorum. Aralarında benim de olduğum 1 milyon 798 bine 505 ‘gurbetçi’ oyumuzu kullandık, karışık duygularla Türkiye’den gelecek haberleri bekliyoruz.
Türkiye, bir diaspora ülkesi. Bu yeni bir şey değil. Modern Türkiye projesinin doğuşu bile, Osmanlı’nın son döneminde yurt dışına giden Türk entelijansiyasına bağlanabilir. Avrupa’daki Genç Osmanlılar’ın önde geleni Mustafa Fazıl Paşa, 1867 Mart’ında zamanın hükümdarı Abdülâziz’e hitaben, önce Paris’te “Liberte” gazetesinde Fransızca olarak yayınlanan ve daha sonra Türkçe’ye çevirerek, 50 bin adet bastırıp İstanbul’a gönderdiği ve gecelerin birinde 50 binini de gizlice dağıttırdığı 18 sayfalık bir açık mektupta memleketin batışını önleyecek tavsiyelerde bulunmuştu. İkinci Abdülhamid’in istibdatından kaçanlar, Batı’da edindiği milliyetçilik, pozitivizm, modernite, lâiklik gibi fikirleri Osmanlı’ya taşıyarak imparatorluğun sonunu hazırladı.
Bugün Osmanlının son döneminde olduğu gibi tek bir Türkiye diasporası yok, Türkiye’nin diaspora toplulukları var. Zira Türkiye yekpare bir toplum değil, vatandaşı yurt dışına gittiğinde de bu durum değişmiyor. Bir çırpıda pek çok farklı toplumsal katman saymak mümkün; 1950’lerden itibaren köylerden kalkıp işçi olarak gidenler, kaçak gidenler, siyasi göçmenler, sığınmacılar, eğitim için giden orta sınıflar… Bu kategoriler bile kendi aralarında çok parçalı. Aynı yerden kalkıp aynı yere gidenler bile bazen farklı nedenlerle birbirinden farklı yaşayabiliyor. Mesela aynı köyden gelen bir aile korucu ailesiyken diğerinin hapiste birçok siyasi tutsak akrabası olabiliyor. Aynı şekilde, Maraş katliamından kaçan da var, 28 Şubat’tan da…
Diaspora toplumları, yalnızca kültürel, siyasal, toplumsal kriterlere göre bölünmüyor. Kuşak farkları da önemli rol oynuyor. Birinci kuşakla, yani Türkiye’den kalkıp gidenlerle, orada doğan ikinci ve üçüncü kuşakların hikayesi çok farklı olabiliyor.
Türkiye’den bakınca bunun böyle göründüğünden hiç emin değilim. Kafalarda daha ziyade çok köşeli bir gurbetçi karikatürü var, Türkiye’de yaşamaktan bunalındığında ara ara bu ‘çöp adam’ dövülerek stres atılıyor. Bu karikatür, bir eli yağda bir eli balda, gittiği ülkenin devletinin yardımıyla yaşayan, orada yardımları kesilmesin diye solu destekleyen ama Türkiye’de tam tersi en gerici/muhafazakar politikaları savunan bir gurbetçi tiplemesi. Ha, böyle bir insan türü yok mu, var, ne yazık ki Avrupa ülkelerinde epeyce de var.
2018 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yurt dışı oylarına baktığımızda Recep Tayyip Erdoğan yüzde 60.2 oy almış. Muharrem İnce’nin yüzde 24.5, Selahattin Demirtaş’ın ise yüzde 11.71 oyu var. Yani Türkiye ortalamasına kıyasla, İnce’nin yüzde 5.5, Demirtaş’ın ise yüzde 3 oyu Erdoğan’a kaymış. Böylece Yurt dışı oylarının toplamı Türkiye ortalamasından biraz muhafazakar bir Anadolu şehri kadar sapıyor. Bu sapmanın kaynağı yurt dışı oyu denince başta 1.5 milyon seçmeniyle Almanya geliyor.
Almanya’da birkaç yıl öncesine kadar Türkiye siyaseti neredeyse günlük olarak takip edilir, tartışılır ve konuşulurdu. Ancak bu durum son yıllarda değişti. Alman medyası artık geçtiğimiz yıllara kıyasla o denli sıklıkla Türkiye’den bahsetmiyor. Elbette 14 Mayıs’ta yapılacak seçimler de zaman zaman konu oluyor ancak gündemin ilk sıralarında değil. Bunun nedeni Türkiye’ye olan ilginin azalması değil, Alman medyasının merkezinde Erdoğan karşıtlığı olan Türkiye haberlerinin, muhtemelen hem Almanya’daki Türkler arasında hem de Türkiye’deki seçmenler üzerinde ters etki yaratması ve Erdoğan’ın işine yaraması.
Spiegel dergisinin geçen hafta Erdoğan’ı kapak yapması bu yönüyle ilginç. Kapağında Erdoğan’ın tahtının sallandığını ima eden bir görsel tasarımla yayımlanan dergi, seçim öncesi deprem, enflasyon, genç seçmenler ve Kılıçdaroğlu gibi bilinen konuları derleyerek okuyucularına duyurdu. Alman okuyucuları için belki ilginç sayılabilir ancak siyaseti Türkiye’de takip edenler için hiçbir yeni bilgi ve analiz söz konusu değil.
İngiliz haber ajansı Reuters de, 14 Mayıs seçimlerinde kritik bir öneme sahip olan genç seçmenleri yokladı… “Türkiye seçimlerinde ilk kez oy kullananların çoğu öfkesini dindirmek için sandığı gidiyor” yorumu yapıldı.
Bakmayın sız Süleyman Soylu’nın “Batı kaynaklı darbe” demesine. Batı kamuoyunun Türkiye’deki seçimleri etkileyecek bir gücü yok. Fransa özelinde, Fransız siyasi partileri göçmenleri örgütleme konusunda son derece başarısızlar. Bu genç kitleye ulaşmak için de bir şey yapmıyorlar. Din ve milliyetin hayatlarındaki rolü nedeniyle Türkiye’den de AKP ve MHP, eğer Kürt iseler HDP onlara ulaşabiliyor. Ama onlar da fazla ulaşamıyor olacak ki oy kullanma oranı bu kadar düşük kalıyor.
Özellikle CHP, yıllarca bu alanı boş bıraktı, yurt dışında oy kullanmanın başladığı 2014’ten beri, sandık kurullarında bile yeterince üye bulundurmayı beceremedi. Kendi yaşadığı yerde ayrımcılığa uğrayan Türkler, yanlarında bunu dini ve milli sömürüye alet eden AKP ve MHP’yi buldu. HDP dışında sol politika üreten olmadığı gibi, yurt dışındaki Kürt siyasetinin Türkiye’dekine kıyasla çok daha içine dönük olması nedeniyle bu da genele çok etki etmedi. Şimdilerde CHP ve TİP’in bu durumu biraz değiştirmeye çalıştığını görüyorum.
73 ülkede kurulan sandıklarda toplamda yaklaşık 3 milyon 416 bin 150 seçmen oy kullandı. Avrupa’da 27 Nisan’da başlayan seçimler dün akşam saat 9’da sona erdi. Almanya’da, Fransa’da ve diğer Avrupa ülkelerinde Türkiye’deki seçimlere etkileyebilecek önemli gelişme katılımın çok fazla olmasının beklentisi vardı. Çoğu Almanya ve Fransa olmak üzere yurt dışı oy kullanan Türk vatandaşların sayısı 1 milyon 798 bin 305. Katılımın oranı son güne kadar yüzde 52.64 oldu. 24 Haziran 2018 seçimlerinde yurt dışında katılım oranı yüzde 50,1 olmuştu. Böylece 2023 seçimlerinde katılım 2018 yılındaki katılım oranını yüzde 2.5 farkla geçti.
Sonuçlar hakkında elbette tahminler ve spekülasyonlar var. Millet İttifakı’nın diğer seçimlere oranla bu seçimde daha hazırlıklı ve istekli olması dikkate değer bir gelişme. Ancak Almanya ve Fransa için seçimlerin galibinin kimin olacağını tahmin etmek şu an imkansız.
Hollandalı düşünce kuruluşu Clingendael Enstitüsü tarafından yapılan araştırmaya göre, Hollanda’daki Türk seçmenlerin sandığa gitme oranı yüzde 56 civarında. Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2018 yılında yapılan seçimlerde, Avrupa’da Türk seçmenlerin yoğun olduğu Belçika‘nın ardından en büyük desteği Hollanda’da aldı. Hollanda’da oy kullanan Türk seçmenin yüzde 73,3’ü tercihini Erdoğan’dan yana kullandı. Belçika’da bu oran yüzde 74,9 olarak gerçekleşti.
Yıllardır yaşanan gerilimlere kırgınlıklar, ötekileştirmelere rağmen görece sağduyulu bir seçim süreci yaşandı yurt dışında. Bu seçimlerin belki de en önemli kazançlarından birisi seçmenlerin siyasi tutkularını rakiplerine nefret olarak aktarmaktan imtina etmesi. Bu göçmen yurttaşlarımızın Anavatanda demokrasimizin olgunlaşması yönünde hiç de küçümsenmeyecek bir merhale.
Günaydın hocam, Yıllardır Türkiye de sandık başkanlığı yaptım CHP nin ne doğru dürüst sandığa sahip çıkan temsilcisi nede gözlemcisi vardı.